Sosyal Medya

Coğrafyamız

Rusya sahadan çekiliyor mu? Suriye’de tünelin ucu

Çok boyutlu operasyonlarıyla Esed rejimine ciddi alan açan Rusya’nın, Suriye’den kısmî çekilme kararı alması, uluslararası çevrelerde olumlu karşılansa bile Cenevre görüşmelerinin hemen başında gerçekleşen bu inisiyatif sahada ‘oyun değiştirecek’ bir hamle olarak okunmuyor.



BeÅŸ sene önce Mart ayında halkın ‘yönetimde reform’ talepleriyle baÅŸlayan Suriye krizi, Esed rejiminin bu taleplere ateÅŸle karşılık vermesi sonucu kanlı bir savaşı tetikledi. Bu süreçte Suriye halkının talebi ise ‘yönetimde reform’dan ‘yönetimin düşmesi’ne dönüştü. Bugüne gelindiÄŸinde, II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük insani trajediyi doÄŸuran ve bölgesel/küresel aktörlerin müdahil olmasıyla âdeta kördüğüme dönüşen Suriye krizinde tünelin ucu henüz görünmüyor. Çok boyutlu operasyonlarıyla Esed rejimine ciddi alan açan Rusya’nın, Suriye’den kısmî çekilme kararı alması, uluslararası çevrelerde olumlu karşılansa bile Cenevre görüşmelerinin hemen başında gerçekleÅŸen bu inisiyatif sahada ‘oyun deÄŸiÅŸtirecek’ bir hamle olarak okunmuyor. Sahada ağırlıkları deÄŸiÅŸtirip hakimiyeti pekiÅŸtirecek araçları tesis ettikten sonra masada avantaj kazanmak için yapılan bu ‘taktik ricat’ın ne anlama geldiÄŸi, Cenevre’deki görüşmelerin seyrine ve cephelerdeki dengelerin durumuna göre önümüzdeki haftalarda daha açık okunabilecek. ‘Federatif Suriye’ planı, başından beri Esed rejiminin seçenekleri arasında olsa ve bugün için birçok fiili ÅŸartı oluÅŸturulsa da baÅŸta Türkiye için olmak üzere Esed rejimini kırmızı çizgi olarak gören Ä°ran için de tehdit teÅŸkil ettiÄŸinden, gerçekleÅŸme ihtimali hâlâ çok zayıf. Bununla birlikte sahayı ‘oldu-bitti siyaseti’ ile terörize eden Rusya ve Ä°ran gibi aktörlerin masaya da tahakküm etmek istemesi ve asıl aktör olan Suriye halkının taleplerini gözardı etmesi krizi derinleÅŸtirmekle kalmıyor, siyasi tüm seçenekleri de geçersiz kılıyor.
 
Bilanço ağır
 
Altıncı yılına giren ve kelimenin tam anlamıyla bir ‘jeotrajedi’ye dönüşen Suriye krizindeki ‘çok katmanlı’ ve insanoÄŸlunun bildiÄŸi tüm iÅŸkence ve cinayet tekniklerinin uygulandığı ve bulduÄŸu tüm silahların acımasızca kullanıldığı çatışmalar, yakın tarihin en ağır bilançosunu ortaya çıkarttı. Suriye Ä°nsan Hakları Gözlemevi (SOHR) verilerine göre Mart 2011’den beri 271.138 kiÅŸi hayatını kaybetti. Kayıplarla birlikte ve konuyla ilgili diÄŸer raporlardaki veriler dikkate alındığında bu sayı 500 bini aşıyor. 3.7 milyon Suriyeli çocuk bu süre içerisinde sığınmacı olarak dünyaya geldi. 5 milyon Suriyeli, komÅŸu ülkelere sığındı, milyonlarcası ülke içinde defalarca yer deÄŸiÅŸtirdi.
 
Rakamların ve istatistik verilerinin, boyutlarını anlatmakta yetersiz kaldığı bu insanlık trajedisi, Akdeniz ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaÅŸmak isteyen Suriyelilerin sayısı artınca ancak küresel aktörler tarafından farkedilebildi. Son beÅŸ yıldır “Esed mutlaka gitmeli” tezini savunan ABD yönetiminin kırmızı çizgi olarak ilan ettiÄŸi kimyasal silah kullanımı defalarca gerçekleÅŸtirildiÄŸi ve ispatlandığı halde Esed’e karşı hiçbir harekâta kapı açmaması, uçuÅŸa yasak bölge ve güvenli bölge kurulmasına bir türlü yanaÅŸmaması da insani dramı artıran unsurların başında geldi.   
 
‘Kullanışlı’ terör örgütleri
 
Her geçen ay krizin sebep olduÄŸu insani dram derinleÅŸirken, uluslararası aktörlerin baÅŸarısız Suriye politikalarının ve Esed rejiminin imdadına ‘kullanışlı’ terör örgütleri yetiÅŸti. Özellikle Nisan 2013’te Suriye’de varlığını ilan eden DAEÅž, Esed rejiminin katliamlarına ve Batılı aktörlerin ikircikli Suriye politikalarına ‘kullanışlı’ gerekçeler üretmeye baÅŸladı. Günlerce vahÅŸi infazları küresel medya tarafından servis edilen DAEÅž, rejim güçleriyle savaÅŸmak ve Suriyelilerin haklı ve meÅŸrû taleplerini savunmak yerine muhalifleri zayıflatacak ve uluslararası kamuoyunda Suriyelilerin direniÅŸini lekeleyecek bir fonksiyon icra etti.
 
Eylül 2014’te ABD liderliÄŸindeki koalisyon ve Eylül 2015’te Rusya, Suriye’de DAEÅž bahanesiyle askeri operasyonlara baÅŸladı. Bu süreçte uluslararası aktörlerin birinci hedefi olmaktan kurtulan Esed rejimi rahat bir nefes alıp alan kazandığı gibi, terör örgütleri maÄŸduriyetten kendi tabanlarında meÅŸruiyet devÅŸirerek daha da palazlandı. DAEÅž bahanesiyle koalisyon güçleri ve Rusya tafarından muhalif birliklere yönelik saldırılar düzenlendi, siviller Esed rejimi tarafından fosfor ve varil bombalarıyla, kimyasal silahlarla vahÅŸice katledildi; muhaliflere destek veren bölgeler ablukaya alınarak sivil halk açlığa mahkûm edildi. Bu süreçte derin ve karanlık kökenlere sahip DAEÅž terör örgütünün kontrol ettiÄŸi noktalar neredeyse Suriye’deki en güvenli bölgeler haline geldi. Bu süreçte tarihte hiç olmadığı kadar terör ‘kısır döngüsü’ küresel siyasetin en acımasız aracı oldu.
 
Esed rejiminin sınır tanımaz katliamları, ABD liderliÄŸindeki koalisyonun saldırıları, Rusya’nın operasyonları ve DAEÅž, Ä°ran destekli Åžii milisler, Hizbullah militanları ve PYD’nin terörü arasında sıkışan muhalifler ele geçirdikleri toprakları kaybetmemeye ve mevcut durumu muhafaza etmeye çalıştılar.
 
Irak’tan Libya’ya alan geniÅŸleten DAEÅž ve türevi örgütler bölgeyi yeniden dizayn etmek isteyen küresel aktörlere de elveriÅŸli bir zemin hazırlamış oldu. Sözde ‘Terörizmle mücadele’ adına baÅŸlatılan operasyonlar ve uluslararası hukuku hiçe sayan uygulamalar bölgenin yeni gerçekliÄŸi oldu. Terörle mücadele adına terörize edilen Irak’tan Libya’ya kadar uzanan bölgede mihrak noktası ise daima Suriye oldu.
 
Arap Yarımadası’nı Asya kıtasına baÄŸlayan, Afro-Avrasya’nın merkezinde bulunan ‘Suriye kıstağı’, enerji zengini DoÄŸu Akdeniz’le Mezopotamya arasında kalan ‘bereketli hilal’, hem vekâleten hem asaleten savaÅŸlarla birlikte kanlı bir hesaplaÅŸmaya sahne olurken, Suriyeliler üzerinden bölge halklarının da istiklal ve onur mücadelesinin merkezi haline geldi. 
 
Türkiye’nin politikası
 
Türkiye, krizin baÅŸlangıcında Suriye hükümetini reform yapması yönünde ikna etmeye çalışmakla birlikte, kriz öncesinde bölgede yürüttüğü barışı tesis etme ve entegrasyon odaklı politikalarının devamı adına ilkesel bir çizgi takip ederek yatışıtırıcı, arabulucu, himaye edici bir tavır takındı. Ancak Esed rejiminin halkına karşı katliamlara baÅŸlaması, Irak, Ä°ran, PYD ve Hizbullah’ı yanına alarak bölgesel bir angajmanla hareket etmesi Türkiye’yi Suriyelilerden ve Suriyelilerin meÅŸru temsilcileri olan rejim muhalifi gruplardan yana pozisyon almaya yöneltti.
 
Türkiye, en baÅŸtan beri ‘açık kapı politikası’ ile hükümete baÄŸlı kuruluÅŸlardan sivil toplum kuruluÅŸlarına, yerel yönetimlerden merkezi hükümete kadar her kesimiyle insani yardım konusunda seferberlik halinde oldu. Yine, Suriye içinde maÄŸdur ve muhtaçlara ulaşılması için insani yardım koridorları kurulmasını, rejim güçlerinin hava saldırılarından sivilleri korumak için ‘uçuÅŸa yasak bölge’ ilan edilmesini ve nihayet ‘güvenli bölge’ kurulmasını her mahfilde dile getirdi ve bunun için uluslararası örgütlerin mekanizmalarını harekete geçirmeye ve konunun taraflarını ikna etmeye çalıştı.
 
Son beÅŸ yıldır yapılan operasyonlarla Suriye’deki terör örgütlerine sürekli manevra imkanı verilmesi, Esed rejiminin katliamlarına göz yumulması ile eÅŸzamanlı olarak Türkiye’de terörün tırmandırılması, DAEÅž’le mücadele gerekçesiyle meÅŸrulaÅŸtırılmaya çalışılan ve teknik ve lojistik olarak desteklenen PYD üzerinden PKK terör örgütünün takviye edilmesi Suriye üzerinden Türkiye’nin de hedef olma ihtimalini daha da kuvvetlendirdi. Bu sayede Türkiye’nin sınır güvenliÄŸi ve iç istikrarı kırılgan ve hassas bir zemine doÄŸru sürüklendi. 
 
Devrim devam ediyor
 
Terörle mücadele adına bölgeyi terörize eden aktörlerin Suriye meselesinde Esed rejimi aleyhine politika yürüten Türkiye’yi terörle teslim alma hedefi son zamanlarda iyice gün yüzüne çıktı. Aynı aktörler bu süreçte Türkiye’yi terör örgütlerine yardım etmekle suçlayıp, Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ve FETÖ vasıtasıyla Türkiye’yi istikrarsızlaÅŸtırmak, dikkat ve enerjisini manipüle etmek ve uluslararası operasyona müsait hale getirmek istediler.
 
Tüm bunların sonunda, Suriye krizinin başında Türkiye’nin Suriyelileri himaye etme ve bölgesel barışı tesis etme hedefi, ÅŸimdiki konjonktürde, bilhassa tırmandırılan terör sebebiyle varoluÅŸÅŸal bir çerçeve kazandı ve güvenlik konseptli yeni bir evreye geçti denebilir. Bu durum Türkiye’yi önümüzdeki dönemde söylem-eylem dengesinin daha da ötesine geçmeye ve kapasite-güç-inisiyatif zincirinde sınırları zorlamaya sevk edebilir.
 
Suriyelilere hemen her sahada destek veren Türkiye’nin çekilmek istendiÄŸi girdap ve kurulan tuzaklar dikkate alındığında Suriyelilerin devriminin neticelenmesinden baÅŸka krizden kalıcı ve meÅŸru çıkış yolunun olmadığı görünüyor. Suriye’de ‘sıfır toplamlı bir oyun’dan bahsetmek artık imkânsız ama tüm iyi senaryolarda Esed’e kesinlikle yer yok diyebiliriz. ‘Ä°ran’ın zırhı, Ä°srail’in kalkanı’ gibi olan Esed rejimi ise hiç şüphesiz Esed’in gitmesiyle yerle bir olmayacak ancak bu sayede en önemli sembolik figür ortadan kalkmış ve baba Esed’den beri Suriye’de devam eden yarım asırlık zulüm süreci en azından psikolojik olarak sona ermiÅŸ olacak.
 
Bugün, sahadaki oldu-bitti siyaseti ve Suriye halkını cezalandıran barbar katliamlardan daha ziyade Suriyelilerin devrimini çalmak için kurulan masalar Suriyelileri endişelendiriyor.
 
Cenevre’de görüşmeler devam ederken bile Esed rejimi BirleÅŸmiÅŸ Milletler (BM)’ye ait ilaç yardımlarının Suriyeli sivillere ulaÅŸmasını engelliyor, Rusya bir yandan dünyaya çekilme mesajları verirken yeni kurduÄŸu üslerindeki yoÄŸun varlığını sürdürüyor, Hizbullah Arap ülkeleri tarafından ‘terör örgütü’ ilan edilmenin psikolojik baskısı ile Suriye’den çekilme mesajları veriyor, Ä°ran tüm gücüyle Suriye’de operasyonlar yapmaya devam ediyor, DAEÅž ve PYD ise farklı hesaplarla bölgede terör rüzgarları estirmeye devam ediyor. Böyle bir ortamda Cenevre’den adil bir sonucun çıkması, Suriye’de seçimlerin barış ve huzur içerisinde gerçekleÅŸebilmesi ve sığınmacıların ülkelerine güvenle dönebilmeleri mümkün deÄŸil. Suriye halkının kısmen ateÅŸkes saÄŸlanan bölgelerde gerçekleÅŸtirdiÄŸi gösteriler tüm olumsuzluklara raÄŸmen devrim ruhunun ölmediÄŸini ve beÅŸ sene önce Deraa’da yakılan ateÅŸin hâlâ canlı olduÄŸunu gösteriyor.     
 
Son söz Suriyelilerin
 
100 sene önce çizilen sun’î sınırların anlamsızlaÅŸtığı OrtadoÄŸu’da beÅŸ sene önce baÅŸlayan Suriye krizi çözüldüğünde haritalarla birlikte bölgedeki dengeler büyük oranda deÄŸiÅŸecek. Bu deÄŸiÅŸimde son sözü söylemek isteyen bölge halklarının cezalandırıldığı bir süreçten geçiyoruz. En büyük acıları ve fedakarlıkları ise Suriyeliler yaşıyor. Suriyelilerin en çok güvendiÄŸi ve bel baÄŸladığı ülke ise hiç şüphesiz Türkiye. Yeni ve doÄŸru bir okumayla Suriye krizinde etkin inisiyatifler almak zorunda olan Türkiye, merkezî ve etkin bir aktör olmak için fırsatları henüz kaçırmış deÄŸil. Küresel statükoya direndiÄŸi için terörle ve küresel algı operasyonlarıyla dize getirilmeye çalışılan Türkiye’nin istiklal ve istikbali Suriye imtihanını atlatmasından geçiyor. Yeni Åžark kurulurken ancak eski Garb’ın tasallutundan ve tuzaklarından kurtulabilen aktörler ayakta kalabilecek. Suriye bu mücadelenin verildiÄŸi harp meydanı bugün için...   

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.